TDK sözlüğe göre:
Şiir edebiyatta, zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan, hece ve durak bakımından denk ve kendi başına bir bütün olan edebi anlatım biçimi, manzume, nazım, koşuk” anlamına gelir.
Bu anlamda şiir bilinen en eski edebiyat türüdür. Tarih boyunca farklı tanımları yapılsada şiirin ritme ve imgeye dayanan, kendine özgü dili ve söyleyiş özelliğiyle estetik etkilenmeler sağlayan yaratıcı bir söz sanatı olduğu konusunda birleşilmektedir.
Edebi türlerin en eskisi olan şiir, insanlık tarihi boyunca çeşitli duygu ve düşünceleri etkili bir biçimde anlatmanın bir yolu olmuştur. Bir edebi tür olarak özel bir anlatım diline sahip olma özelliği onu diğerlerinden ayırır. “Şiir dili” olarak adlandırılan bu özelliğiyle “sembol ve mecazlara dayalı bir anlatım dili”, “ahenkli bir ses akışı” ve “duygu yoğunluğunu öne çıkaran bir söyleyiş” gibi gündelik dilden farklı ve çok anlamlı bir yapıya sahiptir. Tarihin her döneminin kendine özgü bir sesi, söyleyişi ve dünyaya bakış tarzı olduğu için şiir de farklı dönemlerde farklı özellik göstermektedir.
Bir şiir, şekil özellikleri bakımından nazım birimi, vezin, kafiye, redif ve ses tekrarları gibi unsurların bir araya getirilmesiyle oluşur. Mecezlar, edebi sanatlar, imgeler ve sembol gibi unsurlar şiiri anlam bakımından tamamlar ve şiir ortaya çıkar.
Türk şiirinin tarihi, İslam öncesindeki dini törenlerde söylenen şiirlere kadar uzanır. Daha sonra İslamiyet’in kabulüyle birlikte, aruz vezniyle yazılan ve kendine özgü bir benzetmeler dünyası olan Divan Şiiri, edebiyat tarihimizde uzun süre varlığını sürdürmüştür. Bununla birlikte hece vezniyle yazılan ve sıradan halkın zevkine hitap eden halk şiiri, Türkçe konuşulan bütün coğrafyalarda varlığını devam ettirmektedir. Yine İslamiyet’in kabulüyle birlikte tasavvuf düşüncesinin de Türk şiirine önemli etkileri olmuş ve bu düşünceleri yansıtan bir şiir geleneği de oluşmuştur.
Osmanlı Devleti’nde yaygın olan ve belirli bir zümrenin zevklerini yansıtan ve şiir yazmak için yazılan/sanat için sanat olan divan şiiri, yaklaşık 600 yıl varlığını sürdürdükten sonra, Tanzimat’ın ilanıyla birlikte yerini yavaş yavaş farklı şiir anlayışlarına bırakmıştır. Bu dönemde batılı şiir anlayış ve akımlarının etkisiyle yeni nazım şekilleriyle şiirler yazılmış, şiir içeriğinde ise önemli değişimler yaşanmıştır. Servet-i Fünûn Döneminde ise şiirin daha çok estetik yapısına önem verilir.
1900’lü yılların başlarından itibaren hece ölçüsü, sade Türkçeyle söyleyiş ve dönemi yansıtan milli konular şiire hakim olmuştur. Cumhuriyet’in ilanından sonra da devam eden bu durum 1940’lardan itibaren değişmeye başlayarak sıradan insanın dertleri şiirin merkezine taşınır. Gündelik konuşma diline yakın olan bu söyleyiş 1950’lerin sonuna doğru ortaya çıkan imgeci şiir anlayışı ile etkisini kaybeder ve Türk Şiiri 1960’lardan günümüze hem tarih içinde kazandığı değerler hem de yenilikçi arayışlarla çok farklı ses ve söyleyişlere sahne olur.
Şiir Türleri
Şiirler anlattıkları olaylar ve duygu bakımından farklı şekillerde sınıflandırılır.
Didaktik şiir
Didaktik sözcüğü Fransızca “didaktique” sözcüğünden dilimize geçmiştir ve “öğretici” anlamına gelir. Didaktik şiirler de amacı bilgi vermek olan edebiyat ürünleridir. Bir edebiyat türü olarak sadece şiirin olduğu zamanlarda dualar ve dinsel amaçlı metinler, kolay akılda tutulabilmesi amacıyla şiir biçiminde yazılırdı. Türklerin gelişimi sonucu didaktik terimi tiyatro, öykü ve roman için de kullanılmıştır. Dinsel şiirlerin yanı sıra Aisopos’un hayvan öyküleri (fabl) de didaktik yapıtların ilk ürünlerinden sayılır.
Türk edebiyatında didaktik yapıtların ilk örnekleri olarak Turfan kazılarında bulunan Uygur Metinleri verilebilir. Reşit Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri adlı eserinde ele geçen metinleri “mani, burkan ve İslam” çevrelerinde yazılanlar olarak üç gurupta toplamıştır. Bu şiirlerin amacı yeni kabullenilen dinlerin ilkelerini öğretmektir. Daha sonra Yusuf Has Hacip “Kutadgu Bilig”, Edip Ahmet “Atebetü’l-Hakayık” ile didaktik edebiyat türünün en iyi örneklerini vermişlerdir. Orta Asya döneminde Ahmet Yesevi’nin Hikmetler adlı eseri de bu yapıtlar arasında kabul edilir.
Özellikle Anadolu’ya gelen dervişler Tasavvuf ile beslenen ve kimi tarikatların ilkelerini yayma amacı taşıyan şiirlerin gelişmesine yol açarlar. 13. yüzyılda Anadolu’da yazılmış olan eserlerin hemen hemen hepsi bunların tarikat öğretilerini yaymayı amaçlar. Bunların arasında;
- Mevlana – Mesnevi
- Ahmet Faki – Çarhnâme
- Aşık Paşa – Garipnâme
- Gülsehri’ – Mantıku’t-Tayr gibi kitaplar bulunur.
Tanzimat’ın ilanıyla birlikte öğreticiliğin alanı genişleyerek edebiyatın toplumu ve insanları eğitmek için bir araç olduğunu düşünen yazarlar, bu amaçla ürünler vermeye başlar. İlk çeviri roman olan Telemak, öğretici niteliğinden dolayı çevrilmiştir. Daha sonra bu anlayışa Edebiyat-ı Cedide tepki olarak doğmuştur.
Günümüze gelindiğinde bir edebi ürünün öğretici olup olmaması tartışılmaktan çıkmıştır. Bunun yanında çocuklar için yazılan eserlerde sanat kaygısının yanında öğreticilik de gözetilmektedir.
DİNLE VATANDAŞ
Kulak ver sözüme, dinle vatandaş
Uyma lâklak edip gülüşenlere.
Seni meşgul eder, işinden eğler,
Karışır tembel perişanlara.Adım at ileri, geriye bakma,
Bir sağlam iş tut da elden bırakma,
Saçma sapan sözler hep delip takma
Allah’ın yardımı çalışanlara.Âşık Veysel
Dramatik Şiir
Dramatik Şiir, hüzünlü ya da korkunç bir konuyu konu alan, o anın ya da dinleyen bir kimsenin sanki gözü önünde oynanan bir tiyatro gibi konuyu zihninde canlandırabilen şiir türüdür. Batı edebiyatında Corneille, Racnine, Shakespeare; Türk Edebiyatında ise Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan ve Faruk Nafiz Çamlıbel bu türün en güzel örneklerini vermiştir.
Halketsem esirlerle leşker,
Mahveylesem ordularla asker,
Olsa bana hep mülûk çâker;
Cinsince o iktidar münker,
Fevkimde uçar tuyûr-u kemter!
Âvâze-i dehr iken tanînim,
Gördüm ana değmiyor enînim;
Milletlere karşı âhenînim;
Bir âfete karşı nazenînim.
Afetse de ey ilâh göster!
Bilmem bana ân mı, şân mı lâzım?
Gülbün mü ya kehkeşân mı lâzım?
Âguuş-u vefâ-nişân mı lâzım?
Bir pençe-i hun-feşân mı lâzım?
Canan mı güzel, cihan mı hoş-ter?Abdülhak Hamit Tarhan
Epik Şiir
Epik sözcüğünün köken olarak Yunanca bir kelime olup “konuşma, hikâye, şarkı ve kahramanlık şiiri” anlamına gelen “epos” kelimesinden türetilmiştir. Batı edebiyatında bu türün en önemli örnekleri olarak Homeros’un İlyada ve Odessa eserleri kabul edilir.
Epik şiir ya da destan, manzum olarak yazılan uzun bir hikâyeye dayanır. Şiir günlük hayatı aşarak, alelade teferruat, hayatın parçasını teşkil ettiği derecede önem ve değer kazanır. Bununla birlikte asli kahraman düz bir ovada tek bir dağ gibi yükselmez, kendisine göre dostları ve düşmanları vardır. Bu şiir türünün yazımına uygun olan çevre genellikle büyük olayların meydana geldiğibir yer ya da zaman olarak düşünülür. Yakın epik şiirin yazımı için pek elverişli değildir. Bu şiir türünde tabiat üstü varlıklar adeta vazgeçilmezdir.
Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle ‘bu: bir Avrupalı’
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.…
Mehmet Akif Ersoy
Lirik Şiir
Bu şiir türü, duygu ve düşünceleri coşkun bir dille anlatıldığı türdür. Sıfat olarak “esin dolu, coşkun, içli bir dili bulunan” anlaöıma gelen lirik sözcüğü Eski Yunanca “lyrikos” sözcüğünden gelir.
Eski Yunan Edebiyatında ozanlar şiirini “lyra” adını verdikleri telli bir sazla söylediklerinden bu tür şiirlere lirik adı verilmiştir. Bu kişilere Türk edebiyatında da aşık ya da saz şairi adı verilir. Halk ozanları günümüzde hala bu geleneği devam ettirmektedir.
Çocukluğum, çocukluğum…
Bir çekmecede unutulmuş,
Senelerle rengi solmuş,
Bir tek resim çocukluğum.Ziyan Osman SABA
Pastoral Şiir
Pastoral şiir, doğayı ve doğanın güzelliklerini tanıtıp sevdirme amacını taşıyan şiir türüdür. Yunan edebiyatında Theokritos, Latin edebiyatında Vergilius, Türk edebiyatında da Aşık VEYSEL bu türün örneklerini veren şairlerdir.
Havalar güzel gidiyor
Sen de çiçek açtın erkenden
Küçük zerdali ağacım,
Aklın ermeden.Cahit Külebi
Ayrıca bakın;