Göbekli Tepe Kalıntıları Urfa

Anadolu, Anadolu Yarımadası veya coğrafi olarak Asya Kıtası’nın tüö özelliklerini içerdiğinden Küçük Asya, Asya kıtasının en batısından Karadeniz, Akdeniz ve Ege Denizi arasında kalan ve yaklaşık olarak 755.000 km²’lik bir alanı kapsayan dağlık bir yarımadadır. Batısından doğusuna olan uzunluk 1.000 km’den fazla olup genişliği ise 400-600 km arasında değişir.

Anadolu, Asya ve Avrupa kıtalarının birleşim noktasındaki stratejik konumu nedeniyle, tarih öncesi çağlardan beri birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Yeryüzünün en eski yerleşkelerinden bazıları (Çatalhöyük, Çayönü, Nevali Çori, Hacılar, Göbekli Tepe ve Mersin (Yumuktepe)) Cilalı Taş Devri’nde Anadolu’da kurulmuştur. Truva yerleşkesi de Cilalı Taş Devri’nde kuruılmuş ve Demir Çağı’na kadar uzanmıştır. Sümer, Asur, Hitit, Yunan, Lidya, Kelt, Pers, Roma, Doğu Roma (Bizans), Selçukluk, Safevi, Moğol ve Osmanlı gibi onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış, üzerinde yüzlerce dil ve lehçe konuşulmuştur.

Ayrıca Anadolu, Hristiyanlığın doğduğu ve geliştiği topraklardan biridir. Uzun yıllar Doğu Roma İmparatorluğu’na evsahipliği yapmış, 11. yüzyılda Malazgirt Meydan Muharebesi’nden itibaren Oğuz Türkleri Anadolu’ya akın etmiş, burayı iskân etmiş ve yönetmiştir.

Hitit Öncesi Anadolu

Hatti ve Diğer Krallıklar

Anadolu, M.Ö. 2000-1800 yılları arasında Asurluların Anadolu’da ticaret kolonileri kurmasıyla birlikte yazı ile tanışmış ve tarihsel dönemlere girmiştir. Yazılı kaynaklara göre bu dönemde Anadolu’da birbirinden bağımsız küçül krallıklar vardı ve bu kırallıkların en önemlisi Purushanda idi. Kaynaklar, bu krallıklarıla birlikte Hititlere ismini veren ve merkezi Hattuş olan Hatti ve yanı sıra Mama, Urşu, Landa, Zalpa ve Kuşşara krallıklarından da bahsetmektedir.

Anadolu, M.Ö 2000-1800 yılları arasında Asurluların Anadolu’da ticaret kolonileri kurmasıyla birlikte yazı ile tanışmıştır. Yazılı kaynaklardan anlaşıldığın kadarıyla bu dönemde Anadolu’da birbirinden bağımsız küçük krallıklar vardı. En önemli krallık Purushanda idi. Kaynaklar, bu krallıktan başka Hititlere ismini veren ve merkezi Hattuş olan Hatti ve yanı sıra Mama, Urşu, Landa, Zalpa ve Kuşşara krallıklarından da bahsederler.

Hititler

M.Ö 3. bin yıl sonlarına doğru Anadolu’ya yerleşen Hititler, buradaki yerli halklarla karışarak başkenti Hattuşa olan büyük bir devlet kurmuşlardır. Hitit tarihi iki devirde incelenir;

Eski Krallık Dönemi (M.Ö. 1700-1400)

En parlak çağı I. Hattuşili ve torunu I. Murşili (M.Ö. 1650-1590) dönemidir. Hattuşili Suriye’ye seferler düzenlemiş, torunu Murşili de bu seferleri devam ettirerek Halep’i ele geçirmiş ve daha da güneye inerek Babil’i M.Ö 1595 yılında ele geçirerek yağmalamıştır. Murşili, Hattuşa’ya döndükten sonra bir suikast ile öldürülmüş, böylece ülke uzun bir süre içç karışıklıklara, taht kavgalarına sahne olmuştur. Bu karışık dönem Telipinu’nun (M.Ö. 1525- 1500) tahta geçişi ile son bulmuş, tahta geçiş belli kurallara bağlanmış ve böylece taht kavgalrının önüne geçilmiştir. Düzenlediği seferlerle de toprak kayıplarını telafi etmiştir.

Yeni Krallık Dönemi (MÖ1400-1200)

Bu dönem I. Tudhaliya ile başlayan dönemdir. Tudhaliya Batı Anadolu ve Kuzey Suriye’de başarılı seferler gerçekleştirerek Hitit İmparatorluğu’nun temellerini atmıştır. İmparatorluk I. Şuppiliuma’nın Güneydoğu Anadolu merkezli Mitanni Krallığı’na son vermesi ve Kuzey Suriye’yi topraklarına katması ve böylece Mısır İmparatorluğu ile komşu olmasıyla bu dönemde altın çağını yaşamıştır. Mısır ile çatışmalar da bu dönemde başlamış ve M.Ö 1274 yılında Suppililiuma’nın ardıllarından Muwatalli ve Mısır kralı II. Ramses, Kadeş’de karşı karşıya gelmiş, savaşın kesin kazananı olmasa da Hitiler lehine sonuçları olmuştur. Savaş sonrasında M.Ö. 1259 yılında Muwatalli’nin ardılı III. Hattuşili ve II. Ramses, tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma olan Kadeş Barış Antlaşmasını imzalamışlardır.

Hitit İmparatoluğu, bu antlaşmadan bir süre sonra, iç karışıklıklar, taht kavgaları, Asur tehlikesi ve kurakluk sonucu baş gösteren kıtlıklar nedeniyle zamanla zayıflamıştır. Kargaşanın hâkim olduğu bu dönemde batıdan doğuya göç eden ve Mısır kaynaklarında “Deniz Halkları” olarak bahsedilen halklar, Anadolu ve Suriye’yi istila ederek Hitit İmparatorluğu’na son vermişlerdir.

İmparatorluğun yıkılmasından sonra Hitit kültürü, Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye’de kurulan geç Hitit şehir devletlerinde yaşamaya devam etmiştir. Bu şehir devletleri de M.Ö. 8. yüzyılda Asurlular tarafından fethedilmiştir.

Frigyalılar

Frigler, Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonra güneydoğu Avrupa’dan Anadolu’ya göç etmişlerdir. 8. yüzyılda başkenti Gordion olan güçlü bir krallık kurmuşlardır. Frigya Krallığı ile kaynaklarda fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak bazı Yunan ve Roma kaynaklarına göre, krallığı kurucusu Gordios; en meşhur kralı da Gordios’un oğlu Midas’tı. Doğu kaynakları da Muşkili Mita’nın (Midas) Doğu’da Asurlulara karşı mücadele verdiğinden bahsederler. Krallık Kafkaslardan Anadolu’ya giren Kimmer istilası sonucu M.Ö. 700 civarında yıkılmış ve batıda Lidya; doğuda ise ilk önce Med daha sonra Pers hâkimiyetine girmişlerdir.

Lidyalılar

Batı Anadolu’da Gediz ve Menderes Irmakları arasında kalan bölge, Antik Çağ’da Lidya, bu topraklar üzerinde yaşayanlara da Lidyalılar denilmiştir. Lidyalılar Hint-Avrupa kökenli bir kavim olup doğudan Anadolu’ya gelerek önce Hititler ve daha sonra Frigler’in egemenliği altında yaşamışlardır. Dilleri Hitit dili ile benzerlik gösterir.

En parlak dönemlerinde kuzeyde Marmara Denizi, batıda Ege Denizi ve doğuda Kızılırmak’la sınırlanan Lidya Krallığı’nın ilk kralı Gyges bir saray darbesi ile iktidarı ele geçirmiştir. Gyses Kimmer tehlikesine karşın Asurlulardan yarım istemiş, daha sonra da Asurlulara karşı Mısır isyanını desteklemiş, Kimmerlere karşı savaşırken hayatını kaybetmiş ve yerine Ardys geçmiştir.  Alyattes, Kimmerleri Lidya’dn sürmüş ve Medlere karşı savaşmıştır. M.Ö. 585 yılında Kızılırmak yakınlarında Medlerle savaşırken güneş tutulmuş ve bunun üzerine  Kızılırmak’ın Lidya-Med sınırı olmasını iki tarafında kabul ettiği bir antlaşma imzalanmıştır.

Alyattes’ten sonra başa geçen oğlu Kroisos (M.Ö. 562-546) zamanında Lidya Krallığı en parlak dönemini yaşamış döneminin sonuna doğru krallık yıkılmıştır. Lidya kralları özellikle Tmolos (Bozdağ) Dağı’ndan çıkarılan altınlarla zenginleşmişlerdir. Yunan dünyası ile sıkı ilişkiler içine girmiş, Yunan kehanet merkezlerine hediyeler göndermişlerdir. Lidyalılar tarihteki ilk madeni parayı icat edenlerdir. O zamanlarda paranın adı sikkeydi. Sikke eski uygarlıklardan kalmış bir para türü olup; altın, gümüş, bakır, nikel, tunç ve alüminyum gibi metal alaşımların karışımları ile üretilmiştir. Sikke ticarette kullanılan takas yöntemi yerine daha kullanışlı bir değişim aracı arayışlarının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Urartular

Urartular, M.Ö. 13. yüzyıldan itibaren Asur baskısı altında olan Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Hurri kabileleri veya beyliklerinin, bu baskının etkisiyle M.Ö 9. yüzyılda I. Sarduri (M.Ö 832-825) liderliğinde bir krallık kurmuşlardır. Kurulurken savunma amacı taşıyan krallık, Sarduri ve ardılları tarafından sınırları; kuzeyde bugünkü Ermenistan içlerine, doğuda Aras, güneydoğuda Urmiye gölü ve güneybatıda Fırat’ın batı kıvrımına kadar genişletilmiştir.

Krallık 7. yüzyılın sonlarına doğru iç çekişme, Asur baskısı ve Kimmer istilaları nedeniyle yıkılmıştır. Asurluların Urartu olarak adlandırdığı ülkeye kendi sakinleri Bianili adını vermiş, başlarda başkent Tuşpa (günümüzde Van) iken sonraları Toprakkale’ye taşınmıştır.  Krallık, düşmanlarına özellikle de Asur tehtidine karşı stratejik noktalarda inşa ettikleri kalelerden oluşan etkin bir savunma ağı ile kendini korumuştur. Bunun yanında engebeli arazi ve sert geçen kış mevsimi de bu savunmaya katkı sağlamıştır. Uzun kanallar ve muazzam su bentleri içeren gelişmiş sulama projeler, Urartu tarımına hayat ve yön vermiştir.


Kaynak ve ileri okuma için;

  • Uygarlıklar Tarihi Sosyoloji Lisans Programı – Yrd. Doç. Dr. Halil Ersin Avcı İSTANBUL