Roman, gerçekleşmiş ya da gerçekleşme ihtimali olan olayları ve konuları düzyazı şeklinde işleyen edebi türdür. Bir romanı diğer yazı türlerinden ayıran en önemli özelliği uzun olmasıdır. Romanlarda olaylar gerçeklere uygun bir tarzda ele alınır. Bir sözcük olarak “Roman”, Roma İmparatorluğu sınırları içerisinde yaşayan halkın konuştuğu dile verilen addır. Daha sonra herkesin anlayabilmesi için bu dilde yazılan destan ve hikâyelere roman adı verilmiştir.

Yukarıda yaptığımız roman tanımına karşın bazı tanımlamalara göre ise roman bir düş ürünüdür. Gerçek yaşama uygun olabileceği gibi uygun olmaya da bilir; romancı kafasında kurduğu bir dünyayı yazısında aktarabilir. Roman türü henüz gelişmesini tamamlamamış tek edebi türdür. Bunu sebebi romanın tarihsel koşullara bağlı olması ve yazarına geniş bir özgürlük ve deney alanı bırakmasıdır. Romanda anlatılan olaylar kahramanlık öyküleri değil, sıradan insanların günlük yaşantılarıdır. Olaylar, saraylar ve savaş alanları gibi destansı mekanlarda değil, sokak ve ev gibi sıradan mekanlarda geçer. Olaylara yön veren tanrılar değil, kişilerin kendi tutum ve davranışlarıdır. Romanda kullanılan dil, nazım türlerinde olduğu gibi ağdalı değil günlük ve sıradandır.

Roman türü diğer yazı türlerine göre tarihe en bağlı edebiyat türüdür. Toplumsal ve politik olaylarla yakın ilişkidedir. Örneğin; 18. yüzyıl romanlarının çoğu, burjuvazinin aristokrasiye karşı mücadelesinde kullanılmak üzere kaleme alınmış gibidir.

Dünya Edebiyatında Roman

Roman türünün ilk yetkin örneği olarak 17. yüzyılda Miguel de Cervantes tarafından yazılan “Don Kişot” kabul edilir. İngiltere ve Fransa’da da ilk roman örnekleri 17. yüzyılda verilmiştir ancak bu yazı türü 18-19. yüzyıllarda giderek gelişmiştir. Bunun nedeni Batı’da roman türünün feodalizmin yıkılıp burjuvazinin egemen olduğu dönemde belirmiş olmasıdır. Edebiyat türü olarak olgunlaşması da bu egemenliğin pekişme süreciyle doğru orantılıdır. Bakşa bir deyişle roman türü, insanın birey olma bilincine ulaştığı ve insani ilişlikerin karmaşıklaştığı bir sosyo-ekonomik gelişim sürecinde yetkinleşmiştir.

Türk Edebiyatında Roman

Edebiyatımızda roman türü Tanzimat’ın ilanından sonra görülmeye başlar ancak bu görünüş gelişim şeklinde değil doğrudan aktarmacılık şeklinde olmuştur. Tür olarak Batı edebiyatından yapılan çeviriler ile edebiyatımıza girmiştir. Edebiyatımızdaki ilk çeviri roman Fénelon’dan çevrilen Telemak‘tır. İlk yerli romanlar ise Şemsettin Sami’nin “Taaşşuk-i Talat ve Fitnat(1872)”, Namık Kemal’in “İntibah(1876)”, Ahmet Mithat’ın “Hasan Mellah”, “Hüseyin Fellah”, “Felatun Beyle Rakım Efendi(1875-1876)” adlı eserlerdir.

Roman Türleri

Romanlar konu, üslup ve yazıldığı dönem bakımından temasına ve akımlarına göre romanlar olmak üzere iki grupta sınıflandırılmıştır.

Temasına Göre Romanlar

Tarihi Roman: Konusunu tarihten alan ya da romanda işlenen olayın tarihte yaşanmış gibi anlatıldığı romanlardır. Edebiyatımızdaki ilk tarihi roman denemesi Ahmet Mithat’ın “Yeniçeriler” adlı romanıdır. Batılı anlamdaki ilk tarihi roman, Namık Kemal’in “Cezmi” adlı eseridir. Delikurt (Nihal Atsız), Devlet Ana (Kemal Tahir), Küçük Ağa (Tarık Buğra) tarihi roman özelliği taşıyan romanlardan bazılarıdır.

Macera Romanı: Anlatılan konuda sürekli bir hareketin hâkim olduğu romandır. Bu tür romanlarda olaylar, okuyucuyu şaşırtacak ve heyecanlandıracak şekilde gelişir. Robinson Crusoe (Daniel Defoe), Define Adası (Stevenson) ve Hasan Mellah (Mithat Efendi), Beyoğlu’nun En Güzel Abisi (Ahmet Ümit) macera türü romanlara örnektir.

Sosyal Roman: ihtilaller, sınıf kavgaları, ırkçılık, göç ve yoksulluk gibi toplumun yaşamını ve toplumdaki olayları işleyen romanlardır. Bereketli Topraklar Üzerine (Orhan Kemal), Sefiller (Victor Hugo), Meyhane (Emile Zola), Gazap Üzümleri (John Steinbeck) bu tür romanlara örnektir.

Tahlil Romanı: Kişilerin psikolojisini ve ruhsal çözümlemeleri konu alan romanlardır. Bu anlamda Mehmet Rauf’un “Eylül” adlı romanı edebiyatımızdaki ilk tahlil romanıdır. Peyami Safa tarafından kaleme alınan “Matmazel Noralya’nın Koltuğu”, “Bir Tereddütün Romanı”, “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” ve Dostoyevski tarafından kaleme alınan “Suç ve Ceza” adlı roman bu tür romanlara örnektir.

Bilimkurgu Romanı: Bilim ve Teknolojiyi işleyen romanlardır.

Akımlarına Göre Romanlar

Benimsenen edebi akımın ilkeleri etrafında oluşturulan romanlardır.

Realist Romanlar: Olayları, insanları ve toplumları gerçekçi bir şekilde yansıtan, gözlem ve araştırmaya dayanan romanlardır. Türk edebiyatında yazılan ilk realist roman Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası” adlı eseridir. Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah adlı eserlerinde de realizm akımının etkisi görülebilir. Dünya edebiyatında ise Tolstoy’un “Savaş ve Barış”, Setendal’ın “Kızıl ve Kara” adlı eserleri bu tür romanlara örnektir.

Romantik Roman: Kişilerin duyguları, istek ve düşüncelerinin işlendiği roman türüdür. Olaylar duygusal bir üslupla yansıtılır. Türk edebiyatında bu türün en güzel örneği Namık Kemal’in “İntibah” adlı eseridir.

Natüralist Roman: Realist roman ile büyük benzerlik gösterir. Ancak natüralist roman yazarı, realist romana göre ilme ve araştırmaya daha çok önem verir. Yazar adeta bir laboratuvar olarak düşünür ve eserlerini bu laboratuvar içinde, ilmi verilere bağlı kalarak kaleme alır. Bu anlamda edebiyatımızdaki ilk natüralist roman Nebizade Nazım’ın “Zehra” adlı eseridir. Alphonse Dauet’in “Jack” ve Emilie Zola’nın “Meyhane” adlı eserleri dünya edebiyatında bilinen natüralist eserlerdir.

Post Modern Roman: Postmodernizm: Sanatla gündelik yaşam arasındaki sınırlarısilme, elit ve popüler kültürle farklı sanat biçimleri arasındaki ayrımları aşma arzusudur. Bu roman türünde yazar, dış dünyayı birebir yansıtmaktan kaçınır. Gerçekliği temsil etmekten çok, anlam çoğulluğunu hedefler. Bu tür romanlarda en önemli şey okuyucudur ve okuyucu anlamı üretecek olan kişidir.

Türk edebiyatında; Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Korkuyu Beklerken”, Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı, Kara Kitap, Yeni Hayat” adlı eserleri bu tür romanlara örnektir.


Ayrıca Bakın;

Etiketli